3 Mayıs 2008 Cumartesi

yaşam güzel




bir çocuk doğduğunda bu pisliğin, kargaşanın ortasında
doğduğunda bir çocuk bir anne ve bir babanın avuçlarına
anlaşılamayan şeyler vardır hala,
bir insan olması gibi doğanın

bir çocuk büyüdüğünde ve nefret ettiğinde bu yaşamdan
başlar dört bir yanda büyükler,
"yaşam güzel,
yaşam güzel!"

tabii, yaşam güzel halen inadına nükleer savaşların
bir zamanlar atılan atom bombasının
yahudi toplama kamplarının
nazilerin, mussolinin, bushların, evrenin
yaşam güzel inadına sınırlar yaratan teröristlerin
hazır ol ve rahatların ardından çekilen bayrakların
marşlar eşliğinde tabur tabur öldürmeye gönderilenlerin
marşlarla ve çarpım tablosuyla ve müfredatlarla beyinleri yıkananların
inadına tuğlaların gök-delenlerin meydanlarda üniformalarıyla dövecek adam arayanların inadına güzel yaşam.

yaşam güzel inadına kızılderili kanlarının, aborjin cesetlerinin
makinaların, düğmelerin, tüfeklerin, demirler ve zincirlerin
yaşam güzel inadına elektrikli sandalyelerin, tazzikli suların
yaşam güzel
yaşam güzel inadına şeyhlerin, bakanların, patronların
yaşam güzel
yaşam güzel inadına
yaşam güzel
yaşam güzel
yaşam güzel

yaşam çok güzel
inadının gittiği yere kadar

1 Mayıs 2008 Perşembe

KARANLIK





DUVARLARIN İÇİNDE GÜNEŞ OLMAZ

8 Nisan 2008 Salı

diamon




yok-luğunda kara-rırk-en gece...

"en fazla ne kadar kararır?" sordu içi içine, "gözlerin kapalılığı karanlık değilken en fazla ne kadar kararır gece..."

"yalnızca duvarların ardı aydınlık" dedi içi içine, "dört bir yan duvar..."

"ya çıkış, ellerin bağlılığında çıkış var mı?"

"renkleri bağlayamazlar, her şey senin zihninde."

"ya zihni esir alırlarsa?"

"bırakma."

"canım yanıyor."

"yanacak."

"ne kadar sürecek?"

"yanlışlarla oyalanma."

"yaşamak nedir?"

"ölmek nedir?"

"kurtuluş ölüm mü?"

"kurtulmak istiyor musun gerçekten?"

"herkes ister."

"yanlış cevap."

"sen istemiyor musun?"

"genellemeler yalandır."

"tüm cümleler kadar?"

"belki."

"herkes mutlu olmak istemez mi?"

"mutlu olmak yalandır."

"tüm kelimeler kadar?"

"belki."

"saf olmak istiyorum."

"geç kaldın."

"konuşmayı unutsam?"

"düşünmeyi unutabilir misin?"

"evrimi geri sarmam mı gerek?"

"belki."

"canım yanıyor."

"yanacak."

"ne kadar sürer bu?"

"yanlış_"

"_larla oyalanıyorum."

"öğreniyorsun."

"istemezdim."

"çoğu gibi."

"çokluk derece bildirir mi?

"kullanana göre değişir bu."

"düğüm diye bir şey var mıdır?"

"kim bilir."

"ben değil, sen?"

"ben oyalanmıyorum."

"ya şans?"

"bir korsan işler yolundaysa demişti."

"işim olmadığında yolsuzlaşıyorum."

"işin olmadığında yol için özgür de kalabilirsin."

"özgürlük nerede başlıyor?"

"her şey zihninde."

"bunu sevebilirim."

"daha çok canın yanmalı."

"yani acının sonu var mı, diyorsun?"

"ya da yolun sonu yoktur."

"belki."

"ezber değil, algı."

"bir zamanlar kitaplar okumuştum."

"ben de."

"artık okumuyor musun?"

"böyle mi dedim?"

"hayır."

"tamam."

"okuduğum kitapları sormayacak mısın?"

"sen benimkileri soracak mısın?"

"bilemiyorum. konumuzla alakalı mı?"

"herşey sarmalsa?"

"şizofreni?"

"algıyı ezberleyemezsin."

"belki."

"ezber değil demiştim sana, tekrar yanlış cevap."

"yanlış nedir?"

"hayatı fazla ciddi alıyorsun."

"dalga mı geçmeli dersin?

"gereklilik şart kipi yoktur derim."

"sevmemek inkar etmek midir?"

"her şey zihindedir."

"zihninin sınırları dünyanın sınırlarını belirler diye okumuştum bir yerde."

"blake. algı."

"sonsuz görünürdü."

"ya da yalnızca oluş."

"köylü bir kadına çıplak okuma yazma öğretmek aşağılık mıdır?"

"ya bir insanı kente hapsetmek?"

"bir yerlerde oynayan bir taş olmalı."

"sayısız."

"neden karanlık?"

"öğrenmişsin."

"görüyorum."

"herşey zihindedir."

"ellerim bağlı."

"algı düzlemini değiştir."

"ne yapabilirim?"

"gereklilik şart kipini unutabilirsin."

"toplumsalsızlaşmak?"

"ön koşul."

"koşullar var demek.."

"kelimelere anlam yüklüyorsun."

"tek aracım dilim."

"algı düzlemi_"

"mi değiştireyim."

"hala öğreniyorsun."

"değişmeli miyim?"

"istiyor musun?"

"herkes ister."

"yanlış_"

"cevap."

"evet."

"arayan aradığını bulana kadar bırakmasın. incil."

"kutsal kitap okur musun?"

"onlarca."

"öğrenmemenin sırrı nedir?"

"belki hiçbir şeyin sırrı yoktur."

"oluş."

"yalnızca."

"ya düşünmek?"

"karıştırmakla eşdeğer çokca."

"doğum sonrası."

"belki dil cinayettir."

"fazla kalabalık değil mi buralar?"

"uygarlık."

"kan kokusu var bir yerlerde."

"arkaik kabilelerden zihnine ulaşıyor."

"iletişim?"

"algı."

"geçiyor muyum?"

"sorularla ilgilenmezsen."

"garanti?"

"asla yoktur."

"ya nedenler?"

"ilgileniyor musun?"

"bir anda bırakmak zor."

"canın yanacak."

"başka yolu yoksa.."

"acıyı unut."

"ya varsa?"

"acıyı unut."

"deneyeceğim."

"başaramazsın."

"bilebilir miyiz?"

"halen cevaplar veriyor ve istiyorsun."

"herkes is_" "temeyebilir evet."

"güzel."

"anlıyorum."

"evet."

"yavaşlık sorun mu?"

"senin için?"

"sanmıyorum."

"değil."

"acı güzelleşir mi?"

"belki. kimilerinde."

"damarlarımda akışı hissediyorum."

"belki junk."

"ne sağlar?"

"yardım."

"aşmak."

"aşmak."

"sanki beynim uyuşuyor."

"sakin.."

"tehlikeli mi?"

"vereceğin tepkiler."

"tepkisiz kalmak istiyorum."

"başar."

"beyin loblarım akıyor."

"vana."

"açılıyor mu?"

"şş.."

"soru yok."

"yok."

"bu teslimiyet değil mi?"

"herşey zihninde."

"ya duvarları yok sanarsam?"

"ya duvarlar var sandırılmışsan?"

"hareket edemiyorum."

"algıların üzerine yaşarsın."

"sen bunu yaşadın mı?"

"oluşunun yolu bu."

"oluş."

"farkındalık."

"basamak?"

"sıçramak."

"korkuyorum."

"doğal."

"sorun değil mi?"

"izin vericek misin?"

"istemiyorum."

"verme."

"ya ben yönetemezsem?"

"istersen."

"irade göstermek?"

"akmak."

"ya taşlar?"

"barikat ırmağı keser mi?"

"yeterince güçlenmezse."

"güzel."

"oluyor?"

"belki."

"yaklaştım mı?"

"doğumuna geri dön."

"bunca sonra?"

"imkansız var mı diyorsun?"

"hayır."

"doğumuna geri dön."

"saf olmak?"

"arınmak."

"yanlış var mıdır?"

"cevabım doğru olur mu?"

"doğru nedir?"

"evet, soru bu."

"cevap?"

"___"



15 Ocak 2008 Salı

ağıt


gelmiş geçmiş tüm uygarlık tarihi adına,
tüm mahvettiklerimiz adına,
toprağa yani suya, yani şaraba, yani bağa, bahçeye kan karıştırmamız adına...
tüm kardeşlerimiz adına

affet bizi doğa ana.
evrenin ruhunu doldur içimize.
şarap ver dudaklarımıza.
üzümden kanı sil, şarabımızın tadını
tekrardan bize bağışla.

bağışla bizi doğa ana,
üzerine diktiğimiz bu betonarmelerin adına, kendimizi ve kardeşlerimizi modern kent dediğimiz hapishaneye zincirlerken seni aracı ettiğimiz için bizi bağışla,
bağışla üzerine demirler ördüğümüz için,
bağışla çocuklarını köleleştirecek, katlettirecek sanayiyi doğurduğumuz için.


sen ki yıkamayacağımız egemenliksin,
sen yaşam verensin,
üzerimizdeki egemenleri yık doğa ana,

bizi kendi kollarınla sar tekrar,

üzerimize atfedilen zorundalıklardan sıyır,
soy bizi doğa ana,
bizi tekrar koynuna al

çı
pla

k.


üzerinde egemenlik oyunlarına kalkışanlar adına,
sana egemen olmaya çalışanlar adına,
yüzünü griye boyayanlar, yıldızlarını diktikleri hapishanenin ışıklarıyla yok edenler adına,
gök yüzünü kömür, alüminyum karasına, kükürte boyayanlar adına,
denizinden şeffaflığı çalanlar adına,
göçebe kuşlarının dahi beyniyle oynayarak, göç yollarını tren ve karayollarıyla çizmelerini sağlayanlar adına,
toprağına kimyasallar katanlar, nükleer sindirenler adına,
meyve ve sebzelerinin hormonlarıyla dengeni bozanlar, kendilerini ve kardeşlerini zehirleyenler adına;
bağışla bizi.

bağışla bizi beyinlerimizi yok ettiğimiz için,
bağışla bizi kendimizi senden soyut sandığımız, yaşamımızı senden soyutladığımız için.
bağışla doğa ana;
makinaya dönüştüğümüz, yeni doğan çocuklarımızı an durmadan senin adınla değil,
"koca makina" adıyla işlediğimiz için.
bağışla bizi makinalaştırdığımız için;
bir insanı makinalaştırmak ki, ayırmaktır onu insan doğasından,
bir insanı makinalaştırmak ki, çalmaktır onu senden,
ve en büyük lanettir o, bundan dolayıdır ki,
gazabın çekilmeyecek
üzerimizden.

gazabın çekilmeyecek üzerimizden;
dallarını sattığımız için,
gazabın çekilmeyecek üzerimizden;
toprağını kana, vahşete, katliama buladığımız,
bizle paylaştıklarını bunca hor, bunca gözü dönmüş, bunca vahşi aldığımız,
asla yetinmediğimiz, hep daha fazlasını istediğimiz için;
icat ettiğimiz para adına, kendimizi kelepçelediğimiz mülkler adına,
ki onlardır bizi insanlıktan çıkarıp bir sahip olma, bir satma, bir çalma dişlisi haline getirenler,
seni hiçe saydığımız, seni de mülkümüz sandığımız için
çekilmeyecek gazabın üzerimizden.

affet bizi doğa ana,
bizi bağışla.
bağışla bize gazabını, bağışla engin öfkeni,
kus bizi içinden.

kus doğa ana,
kirlerimizi at üzerinden,
soyun ve soy bizi.

bizi kendi kollarınla sar tekrar,
üzerimize atfedilen zorundalıklardan sıyır,
soy bizi doğa ana,
bizi tekrar koynuna al,

bizi kolla.



7 Ocak 2008 Pazartesi

haiku denemeleri--



kırmızı böcek
kanadında
kara halka

bir günebakan altında
sevişen
iki karınca

kaktüs uzatan şaman
ruhuma
ebedi yoklukta

5 Ocak 2008 Cumartesi

haiku denemeleri--



uçurum kıyısında
açan çiçek toz
bırakıyor içime

çiçeğin tozu
özleşiyor
içimde

öz fışkırıyor hava
bulut bulut
reçine topla

----------------

boş kovan


kaldıramadığım şeyler yüklüyorlar uzunca süredir sırtıma, hisse senetleri, döviz fonları ve aylık faiz oranlarıyla ilgilenmediğim için tüm bunlar... bu cehennemin göbeğinde, ellerim belimde, çaçaron bir çingene edasıyla -tüm çingeneler çaçaron değildir zira, tüm genellemelerin yanlış olduğunun yanında tanımış olduğum o usul usul sevişen çingene kızlarını ve kadınlarını da örnekleyebilirim buraya.- durmuş, tek bir laf etmeden onlara bakıyorum kaldırım kırmızısı gözlerle.

(ah, evet, kaldırımlar kırmızı artık buralarda, şık siteler yaratmak için gökdelenimsi apartmanlarının arasına diktikleri ağaç toprakları ve hatta şehri aydınlatan -veyahut pisliklerini örten- şu lanet direkler dahi kırmızı... ve ben kırmızıdan nefret ediyorum!)

ah nedir bu söylesene bana adam, şu içimin sancısı nedir bu olan bitene, nedir yıllardır biriken yaralarım, yıllarıma yaralar, acılar ve sanrı sancılar veyahut sancı sanrılar eklemlemek mi bu yalan oyundan payıma düşen her deste kağıt..

-yo, hayır arabesk yapma niyetinden oldukça uzağım lakin insanın arada isyanı geliyor elbet bu sancılara, elbet yok olmak istiyor, silinmek bu gezegenin tüm hatlarından..-

ben..

ah, ben bilmiyorum lakin istemlerim arasında bir intihar süsünü barınıramayacak denli başıboş yaşıyorum nicedir, nicedir çalışma masam yok üstelik, kitaplarımı deniz kenarlarında okumayı tercihliyorum ve bu aralar sürekli şarap içiyorum.

(sen de mi seversin şarabı? ah evet, tahmin etmiştim. tamam olur bir gece içebiliriz elbet.. evet, belki sevişebiliriz de arkasından, olabilir. hatta belki sen beni kurşunlarsın sabaha, belki mum kokan yatağıma içi boş bir kovan bırakırsın giderken, ben teşekkür ederim sana ölürken...)

ne diyordum, ah evet, uzun zamandır çalışma masam yok ve bunun bende uyandırdığı hiçbir rahatsızlık yok. dahası bir zamanlar annemin zoruyla gittiğim psikiyatristle yolda karşılaşacak denli garip günler geçebiliyor ellerimden, durup düşünüyorum yıllar öncesiyle aynı lafları duymak mı daha garipti, yıllar öncesinde söylediği lafları aynı tekrarlaması mı... ah, psikiyatriden zerre haz almıyorum ve bu bir sonbahar karşılaşması anısı psikiyatri ve tek tipleştirme üzerinde kafamda derin kuşkulara yol açıyor.

-üstelik geçen gece kedim gara kaçtı ve ben hangi trene bindiğini görmek için her gece kaçışının bana kazandırdığı dürbünle penceremden vagonları inceliyorum.-

nefes alma olasılığımı sıfırın altına indirgeme çabaları ellerini boğazıma geçirmeye dair olsaydı, çokca daha rahat olurdu soluk almak sanırım lakin dişlilerini beynime geçirme istemlerinin ruhumda yarattığı öfke nöbetlerini geride bırakmış olsam da -zira artık o denli içselleşmiş bir nefretle yaşıyorum ki, kanımda usul usul salgılanışını izliyorum nefretimin yeşil bir tepeden.- üzerime bolca boca ettikleri kükürt gazının kangrenleşmiş ciğerlerimdeki etkisizliği kadar boş karşılayamıyorum ayaklarıma değen çocuk kırmızısını. algı eşiklerimizin farklılığı sonucu farklı renklerle bezeli dünyalarda yaşamamız mı bu denli hassaslaşmamım nedeni bilmiyorum lakin bir cinnet öncesi kokuyor içim uzunca zamandır ve bunu bana içimi koklayan adam ve kadınlar fısıldıyor.

(sahi eğer sevişirsek adam, fazla sarhoş olma, sabahına içimin kokusunu anlat bana. ah, hayır sevişirken anlatmanı istememim elbet nedeni var zira gecelik sevişmelerin ağzımdan çıkan her sözden daha az yalan olmasını beklemeyecek denli sevişmişliğim var gecelerde. üstelik kendimle sevişmişliğim, geceyle sevişmişliğim de var ki bunlar çokca daha yalan geliyor başka dillerden üzerime serpilmiş yalanlardan.)

ah, sıklıkla buralardan gitmeyi hayalliyor ve tüm bilekleri kurşuni, ağzı jiletlerlen dikilmiş hayallerimi farklı yataklarda anlatıyorum fazlaca alkol fazlaca duman gecelerimde nitekim hiçbir yatak teğet dahi geçmiyor düşlemlerime. hatta söylemeliyim ki her yatak sıkça ilişkide belki de düşmelerimle. nedensel ilişkiler kurduğum zamanları çokça uzağımda bırakmış olsam da sen illa kurmak istiyorsan sevişmişliklerimi düşmelerimi bağlamlaman sevişmişliklere bağlı düşmeler yaşadığımdan daha az yalan olacaktır ruhumda zira tenlerden umut kesmeyi bekaretimi verdiğim serserinin altında öğrendiğimde hayli canım yanmış mıydı hatırlamam zor lakin belki de kendi tenimi arka sokak binalarının eşiğinde kırdığım bira şişelerinin cam parçalarıyla kesişlerim de ten, umut ve ruhum üçlemesinden ipuçları taşımaktadır ya pek de benim ilgi alanıma girdiğini söyleyemem bu konuların.

(ya sen nelerden konuşmak istersin adam, dünya üzerindeki doğum oranlarının düşüşü ve intiharlar arasındaki ters orantıyı sistemin yıkımıyla ilişkilendirdiğin teorilerin varsa seni dinleyebileceğimi bilmeni isterim fakat senin de bilmen gerekir ki buralarda amaçlarla bezeli bir yaşam olasılığı var olmamakta. ah yanlış anlama, eğer ki devrim düşlerin varsa asla ağzımı açtığım yok onlara, hatta hatırlarım ki bir zamanlar ben de oldukça benzer düşlerle uyurdum yatağımda. dinleyebilirim ve hatta belki gülümserim, sana çocuklardan kaçmamın dünyada olanlarla ilgisini anlatırım belki birkaç kadeh şarap, bolca dumandan sonra. sevişirken teninde ağlayabilirim üstelik anlattıklarıma lakin... lakin bilmeni isterim ki yaşayabileceğim hayatlar arasında en kendimsilini yaşıyor, seviştiğim veyahut sevişmediğim kadınlar ve adamların hayatıma müdahale çabalarından hiç haz almıyorum. hem sevişmeye gelmişken sana, beni tekrar kılıflandırma.)

kendi kendime yaşadığım sokak aralarının tanıdıklaşmayan meyhanelerini sevmemi yabancılaşma ve modern kentlerle bağdaştırmaları çıkası sokaklarımın içimsel olduğunu bilmeyenlerce lakin şu geçenlerde karşılaştığım psikiyatristle ortaklaşan düşüncelerimiz de bulunmakta ruhum hakkında, asosyal olduğum konusundaki görüşüne yıllar önce bana söylediği andaki kadar katılıyor, yıllar önceki gibi ona gülüyor -zira o zamanlar da sevmezdim psikiyatriyi ki bu o zamanlarda da bağlıydı sosyalleşmenin tanımına.- ve buradan tüm psikiyatristlere sevgilerimi yolluyorum ki açık açık söylüyorum onları hiç mi hiç sevmiyorum.

(ah adam, mümkünse bana bilimsel zırvalar anlatıp bana şizofreni meyilindekilerin siz bilim tapıcılarından çok daha iyi seviştiğini anlattırma. üstelik yanımda bedenim de dahil olmak üzere hiç bir şeye tapınmamanı tercih etsem de senle sevişmem dengesizlik mi olacak ilgilenmiyorum sevişmeyi tapınak olarak kullanmaktan haz alıyorum.)

isteklerimin olumsuz çekimdeliği ruh hallerim üzerine nasıl çıkarımlarda bulunduruyor bilmiyorum lakin öznesi üçüncü tekil bir kimlikte yaşıyorum zaman zaman, zaman zamansa tamamen kaybedip kimliğimi bilmediğim kiliselerin meryemlerinin önünde buluyorum kendimi. ah binlerce meryem tanıyorum nicedir ve nicedir isa'nın doğumunu bekliyorum.

(varamamaktan sıkıldım adam, içimde soluk alıp verenlere dokunmaktan veyahut içimde bunca ölüyü taşımaktan da. ve budamaktan kendimi her sabah tanımadığım erkek ve kadınların döllerinden. merak bu denli uzar mı adam,

isa'dan da geçsem söz verir misin şimdi bana,
giderken boş bir kovan bırak yatağıma...)