5 Ocak 2008 Cumartesi

boş kovan


kaldıramadığım şeyler yüklüyorlar uzunca süredir sırtıma, hisse senetleri, döviz fonları ve aylık faiz oranlarıyla ilgilenmediğim için tüm bunlar... bu cehennemin göbeğinde, ellerim belimde, çaçaron bir çingene edasıyla -tüm çingeneler çaçaron değildir zira, tüm genellemelerin yanlış olduğunun yanında tanımış olduğum o usul usul sevişen çingene kızlarını ve kadınlarını da örnekleyebilirim buraya.- durmuş, tek bir laf etmeden onlara bakıyorum kaldırım kırmızısı gözlerle.

(ah, evet, kaldırımlar kırmızı artık buralarda, şık siteler yaratmak için gökdelenimsi apartmanlarının arasına diktikleri ağaç toprakları ve hatta şehri aydınlatan -veyahut pisliklerini örten- şu lanet direkler dahi kırmızı... ve ben kırmızıdan nefret ediyorum!)

ah nedir bu söylesene bana adam, şu içimin sancısı nedir bu olan bitene, nedir yıllardır biriken yaralarım, yıllarıma yaralar, acılar ve sanrı sancılar veyahut sancı sanrılar eklemlemek mi bu yalan oyundan payıma düşen her deste kağıt..

-yo, hayır arabesk yapma niyetinden oldukça uzağım lakin insanın arada isyanı geliyor elbet bu sancılara, elbet yok olmak istiyor, silinmek bu gezegenin tüm hatlarından..-

ben..

ah, ben bilmiyorum lakin istemlerim arasında bir intihar süsünü barınıramayacak denli başıboş yaşıyorum nicedir, nicedir çalışma masam yok üstelik, kitaplarımı deniz kenarlarında okumayı tercihliyorum ve bu aralar sürekli şarap içiyorum.

(sen de mi seversin şarabı? ah evet, tahmin etmiştim. tamam olur bir gece içebiliriz elbet.. evet, belki sevişebiliriz de arkasından, olabilir. hatta belki sen beni kurşunlarsın sabaha, belki mum kokan yatağıma içi boş bir kovan bırakırsın giderken, ben teşekkür ederim sana ölürken...)

ne diyordum, ah evet, uzun zamandır çalışma masam yok ve bunun bende uyandırdığı hiçbir rahatsızlık yok. dahası bir zamanlar annemin zoruyla gittiğim psikiyatristle yolda karşılaşacak denli garip günler geçebiliyor ellerimden, durup düşünüyorum yıllar öncesiyle aynı lafları duymak mı daha garipti, yıllar öncesinde söylediği lafları aynı tekrarlaması mı... ah, psikiyatriden zerre haz almıyorum ve bu bir sonbahar karşılaşması anısı psikiyatri ve tek tipleştirme üzerinde kafamda derin kuşkulara yol açıyor.

-üstelik geçen gece kedim gara kaçtı ve ben hangi trene bindiğini görmek için her gece kaçışının bana kazandırdığı dürbünle penceremden vagonları inceliyorum.-

nefes alma olasılığımı sıfırın altına indirgeme çabaları ellerini boğazıma geçirmeye dair olsaydı, çokca daha rahat olurdu soluk almak sanırım lakin dişlilerini beynime geçirme istemlerinin ruhumda yarattığı öfke nöbetlerini geride bırakmış olsam da -zira artık o denli içselleşmiş bir nefretle yaşıyorum ki, kanımda usul usul salgılanışını izliyorum nefretimin yeşil bir tepeden.- üzerime bolca boca ettikleri kükürt gazının kangrenleşmiş ciğerlerimdeki etkisizliği kadar boş karşılayamıyorum ayaklarıma değen çocuk kırmızısını. algı eşiklerimizin farklılığı sonucu farklı renklerle bezeli dünyalarda yaşamamız mı bu denli hassaslaşmamım nedeni bilmiyorum lakin bir cinnet öncesi kokuyor içim uzunca zamandır ve bunu bana içimi koklayan adam ve kadınlar fısıldıyor.

(sahi eğer sevişirsek adam, fazla sarhoş olma, sabahına içimin kokusunu anlat bana. ah, hayır sevişirken anlatmanı istememim elbet nedeni var zira gecelik sevişmelerin ağzımdan çıkan her sözden daha az yalan olmasını beklemeyecek denli sevişmişliğim var gecelerde. üstelik kendimle sevişmişliğim, geceyle sevişmişliğim de var ki bunlar çokca daha yalan geliyor başka dillerden üzerime serpilmiş yalanlardan.)

ah, sıklıkla buralardan gitmeyi hayalliyor ve tüm bilekleri kurşuni, ağzı jiletlerlen dikilmiş hayallerimi farklı yataklarda anlatıyorum fazlaca alkol fazlaca duman gecelerimde nitekim hiçbir yatak teğet dahi geçmiyor düşlemlerime. hatta söylemeliyim ki her yatak sıkça ilişkide belki de düşmelerimle. nedensel ilişkiler kurduğum zamanları çokça uzağımda bırakmış olsam da sen illa kurmak istiyorsan sevişmişliklerimi düşmelerimi bağlamlaman sevişmişliklere bağlı düşmeler yaşadığımdan daha az yalan olacaktır ruhumda zira tenlerden umut kesmeyi bekaretimi verdiğim serserinin altında öğrendiğimde hayli canım yanmış mıydı hatırlamam zor lakin belki de kendi tenimi arka sokak binalarının eşiğinde kırdığım bira şişelerinin cam parçalarıyla kesişlerim de ten, umut ve ruhum üçlemesinden ipuçları taşımaktadır ya pek de benim ilgi alanıma girdiğini söyleyemem bu konuların.

(ya sen nelerden konuşmak istersin adam, dünya üzerindeki doğum oranlarının düşüşü ve intiharlar arasındaki ters orantıyı sistemin yıkımıyla ilişkilendirdiğin teorilerin varsa seni dinleyebileceğimi bilmeni isterim fakat senin de bilmen gerekir ki buralarda amaçlarla bezeli bir yaşam olasılığı var olmamakta. ah yanlış anlama, eğer ki devrim düşlerin varsa asla ağzımı açtığım yok onlara, hatta hatırlarım ki bir zamanlar ben de oldukça benzer düşlerle uyurdum yatağımda. dinleyebilirim ve hatta belki gülümserim, sana çocuklardan kaçmamın dünyada olanlarla ilgisini anlatırım belki birkaç kadeh şarap, bolca dumandan sonra. sevişirken teninde ağlayabilirim üstelik anlattıklarıma lakin... lakin bilmeni isterim ki yaşayabileceğim hayatlar arasında en kendimsilini yaşıyor, seviştiğim veyahut sevişmediğim kadınlar ve adamların hayatıma müdahale çabalarından hiç haz almıyorum. hem sevişmeye gelmişken sana, beni tekrar kılıflandırma.)

kendi kendime yaşadığım sokak aralarının tanıdıklaşmayan meyhanelerini sevmemi yabancılaşma ve modern kentlerle bağdaştırmaları çıkası sokaklarımın içimsel olduğunu bilmeyenlerce lakin şu geçenlerde karşılaştığım psikiyatristle ortaklaşan düşüncelerimiz de bulunmakta ruhum hakkında, asosyal olduğum konusundaki görüşüne yıllar önce bana söylediği andaki kadar katılıyor, yıllar önceki gibi ona gülüyor -zira o zamanlar da sevmezdim psikiyatriyi ki bu o zamanlarda da bağlıydı sosyalleşmenin tanımına.- ve buradan tüm psikiyatristlere sevgilerimi yolluyorum ki açık açık söylüyorum onları hiç mi hiç sevmiyorum.

(ah adam, mümkünse bana bilimsel zırvalar anlatıp bana şizofreni meyilindekilerin siz bilim tapıcılarından çok daha iyi seviştiğini anlattırma. üstelik yanımda bedenim de dahil olmak üzere hiç bir şeye tapınmamanı tercih etsem de senle sevişmem dengesizlik mi olacak ilgilenmiyorum sevişmeyi tapınak olarak kullanmaktan haz alıyorum.)

isteklerimin olumsuz çekimdeliği ruh hallerim üzerine nasıl çıkarımlarda bulunduruyor bilmiyorum lakin öznesi üçüncü tekil bir kimlikte yaşıyorum zaman zaman, zaman zamansa tamamen kaybedip kimliğimi bilmediğim kiliselerin meryemlerinin önünde buluyorum kendimi. ah binlerce meryem tanıyorum nicedir ve nicedir isa'nın doğumunu bekliyorum.

(varamamaktan sıkıldım adam, içimde soluk alıp verenlere dokunmaktan veyahut içimde bunca ölüyü taşımaktan da. ve budamaktan kendimi her sabah tanımadığım erkek ve kadınların döllerinden. merak bu denli uzar mı adam,

isa'dan da geçsem söz verir misin şimdi bana,
giderken boş bir kovan bırak yatağıma...)

Hiç yorum yok: