5 Ocak 2008 Cumartesi

b-s/an'a onlar'a dair....



insan saati; yirmi iki artı dört.


kerouac gary'e geldi şimdi, gary, han shan okuyor. -haikular okusana s-b/ana. haiku etsene s-b/eni.- kendin-m-e yazmak istedim; gidişin-kalışın huzurluydu okudu-n-m, kitaplarını karıştırdım, allen, kerouac... fotoğraflarını çektim. yazdım b-s/an'a ki bu, hemen ardıydı gidişinin/kalışının. sanırım.


---------------------------------


sevi-siki-düzü/şmek (...)

ancak kelimeler yaratıyorlar, ancak anlamsız laf öbekleri.
oysa, kurgu varsa, yalan'sın kardeşim!


---------------------------------


ışık-ğın-la dolduğum bir tan ağarmasında zamanın kaybolması/an'ın devinimsiz doğuşu sonucu -belki de (hayır de!) - sanrıların yıkım sanrısından -nitekim- -mak'a ulaşan beynim, bilmem kaç akrep ve yelkovandır işler, yorgunluk yerine -sız'lığa varmış. birkaç -önemsiz- akrep ve yelkovan öncesinde(?) ne denli var'sam o denli var, sıfat/tanım/ad-sız ve zorunlulukların sıfır noktası birbirleşme'den çıkmış ruhum-n (hayır, bedenim-n değil, ruhum-n, (ah! densizliğime bakmayın ama siz hafif man kafa mısınız kardeşim. (evet, soru işareti değil, nokta) zira bedenler birbirleşmez girinti ve çıkıntılar olsa da.) gözlerim-n-in yalanlarının halen az buçuk yıkık olduğu şu 'an' (belirtmem gerekir ki; süreç olarak 'an'. kafanızın halen (her zaman halen'in ardı sıra gelmez -aksi'ler ki kimi zaman hiç gelmezler.) man olduğunu biliyorum elbet, açıklayayım; 'siz'ler -bir sövgü olarak; "kardeşim!" an'ı dahi bir parça veyahut bütüne indirgemeye çalışıyor ve sonunda an'ı kaybediyorsunuz. oysa an, tanımsızdır. kafi.) yaşıyorum zerre umursamadan topunuz-u/n yarattığı sistem ve -izm'i ve bin bir çuvallamayı -çuvallarınızın içini doldurduğunuz bin bir aletse, lanet olası teknolojinizin göbeğinde ve lanet olası teknolojinizle 'külliyen angarya' geliyor bana. ah, bu'nun sizi, ben'im sizi; imha'm dışında hiç de ilgilendirmediğini de biliyorum elbet. oysa ki daha baştan, o pek sövdüğünüz, takım"ınız"ın kendi kale"niz"e gol atan kalecilerinden birisiniz ve ben bir-sıfır 'üstün'üm size. -ah man kafalar, dilinize gelince nasıl da anlıyorsunuz hemen. ey ulu bürokrosi! ey kutsal hiyerarşi!- dilediğiniz kadar sövüp komplekslerinizle, üzerimde dış'a(?) vurabilirsiniz idlerinize. zira sövgüleriniz dahi anlamsız kulaklarımda. öldürmediğiniz sürece var'ım(?) ve gözlerimde, sadece lakırdıyorsunuz hayatlarınız boyunca.-

evet, ben safi bir yaşa', safi yaşam'a isteği, safi ölme tutkunu. ben! doymaz yaşama arzumla -burada tutkunun ardıl/öncül-ı-ü, arzu.- ölüme hevesli. ben, şimdi safi an'ı his-ediyor, ben şimdi safi an' oluyor. ben şimdi seni safi oluyor. sen safi ben oluyorsun. ben şimdi safi sen olmak istiyor, ben şimdi safi seni istiyor, ben şimdi safi kendinle içim içine kalıyorum. sen şimdi/birkaç önce gidiyor/kalıyor, ben yokluğun varlığında senlen sigaranı içim-n-e çekiyorum. ben şimdi içi-n-mi an'a harmanlamak, ben şimdi senlen, senlen, senlen koca bir yolculuğa çıkmak-girmek istiyorum. nitekim, içim-n-in şeritleri ters istikamet için-m-de ve en uzun yol iç şeritlerimizle.

istikametsiz dol-ğ-sana için-m-e.

tarih-ler-in baş/son-t-d/an eksiltili sanrısal gün ve gecelerine kusulduğunu bilen-ler -ki her bir insan kusuğudur bir öncesinin ve yoktur ki bir anne-baba 'safi dünya'sıyla ilgilensin aracı olduğunun. yok-tur ki anne-baba, 'duğu üzerinden davranmasın çocuğuna ve aslında yok-tu(r) ki bir insan, bir insanın acı çekmesinin hazzında. (-'lığını kaybeden insana p(b)omp(b)aladı/landı kutsal atfedilen-lerle -oysa kutsal', atfedilmeye ihtiyaç duymayan'dır.- ah! ve dinden bile öndedir kutsallıkta anneyle baba.) ve bölünerek 'işlevli' hale gelen insan bölündü-rüldü, ki bu tinini kaybetmesiyle eşdeğerdi.- yık-arken tarih-lerini 'ıldı. yıkıldı yıkarken tarih-lerini bil-mediğini bil-enler ve -emeyenler.
ki,

b-s/en yıkıksan-m, -k şu an'da yıkıklığım-n-dan, -ızdan tek 'bir'
çık-ar.



---------------------------------

insan saati: iki artı elli dokuz. miles davis, şeftali ve ardı sıra sigara.


şimdi yakarken sigaramı, paketine takıldı gözlerim. boş.

bugün çıkmışken odan-m-dan/kalmışken odan-m-da (-m gibiydi. ki bu garip bir mekanda -m'lık hissetmemiştim öncesinde/öncende.) gördüğümden beri -saymayı bilmediğimden- keresini bilmediğim nitekim enderliği -ayrı bir- garipsi haz veren huzurla yürüdü ayaklarım iskeleye doğru. ve yağmurla rüzgarın birleşimi sarıp sarmalamama neden olmuşken kendin-m-i bir an üşüdü mü acaba diye sordu içim içine. ne diyorum ben, neden üşüsün'le susturdum zihnimi ya garipsiydi sorum. bıraktım, kaldı etkisiyle.


---------------------------------
insan saati: yirmi iki artı otuz dokuz clint mansell, kronos quartet.


kerouac, synder ve montgomery'le matterhorn'dan iniyoruz. soğuk, kar. çayımızı içtik nitekim biraz önce. ki kerouac'la kalmıştım ben de o kuytuda da synder varmıştı zirveye. yükseklik korkumun düşmek korkmaktan çok, düşmenin büyüsüne kapılıp kendimi atmaktan korkmam olduğunu söyledim keruoac'a. dağa baktı. dağa konuştu; "mutlu ölünürdü belki dağdan kızım, düşerken korkmasaydık düşmekten." sus-tu kerouac. sus-tum-n b-s/en. ah evet, sus'tun-m b-s/en. sonra gary'le dans ede ede indik üç artı içim. üç artı içim, içim s-b-en. kerouac döndü; "dağdan düşülmez kızım!" montgomery'le buluştup indik karmaşaya. sus'tu oysa dağ, sus'tu dağ. sus', sus', susu. susu, bunda gizli her şey. sus'sun/um b-s/en. evet, -uz ve noktalama işaretiyle nokta.

matterhorn'u duyuyorum b-s/en şimdi. matterhorn çağırıyor. lazım. gitmem-n-miz lazım. -tek lazım'lığım gitmek olsa-- (öfkeli boşluk ki kaybetti boşluğunu, yanık koktu.) neden aile illa ki ister çocuğunun birileri için yok olmasını ve neden sadece cepmiş gibi bakılır insana.- matterhorn'u duyuyorum, -sun di mi. fotoğraflarını buldum internetten -artık legal olmalıyım-z matterhorn'da nitekim ulu gates öğrendi matterhorn'la ilgilendiğimi. (ah yüce internet, yüce gates! teknoloji çağı naraları atarken siz'ler üzerlerinizde bir el oluyor şak şak! ve kimileri-biz'ler yaşamaya çalışırsak safi, üzerlerimizde bir el oluyor pat pat! yüce internet! yüce gates!- hadi gel (-din zaten- geldin'le git olmak, -mamız. istiyorum, musun? musun gitmek? musun yol olmak? ah -duk, duk yol, duk duru, duk -siz. -sahip, ait, matematik, kelime artı s-b-en yıkık matematikte eşit "-siz".- ora, bura/da durmayalım, ora, bura mayalım. yol olalım. olalım, alım, ucaksak saf yol alım. kafi. kafi s-b/en. kafi dukluğumuz. kafi. duk. duk ve kafi. matterhorn'a gitmem-n-miz lazım. tek lazım'lığımın gitmek olması lazım. gitmek. gitmek. mekle doluyor içim-n. içim-n-de mek oluyor-sun. içim-n mek şimdi.

içim-n b-s/en demek. içim-n gitmek.

kerouac sırt çantası aldı. natalie attı kendini lacivert üniformalar geldiğinde. natalie sıyırdı. natalie sıyırdı ve attı kendini. -ki sıyrık da inanmaya dair. ki sıyrık dolu her yan sıyrıklarını bilmeyen. takım elbise gibi, üniforma gibi, köle gibi sıyrık her yan. sıyıracaksa natalie gibi sıyırmalı insan. (-siz'liği gözlerinizi bırakmak olarak algılamış man kafalar. safi gözler kalacaktı oysa fakat iman edilmeyecekti onlara. -: göz burada beyinle ilişkilidir oldukça-) sıyrıklarını bilmeyen sıyrıklar deli ilan ediyor b-s/eni. -deli, sözlüklerinde (sözlüklerinden ediniyorlar zira tüm bildiklerini -dim-n b-s/eni-) kaçık demek. kaçsam-n s-b/en sözlüksüz. -ar mısın sözlüksüz matterhorn'a. ur musun benlen matterhorn.
dun.
noduysam dun.

iletişime geçmediğinde dünya halen güzel. güzel kerouac'lan. güzel ginsberg'len. güzel synder'lan. güzel burruoghs'lan -şimdi naked lunch'ı yazıyor o.- güzel güzel güzel bisürü. en güzel kendi-m-n-len. (uzak gelecek size -siz sözlerim biliyorum. biliyorum zira manlığınızı da biliyorum.)

iletişimsiz saf mak. her bir şeylerisiz saf mak.
saf mak.
mak b-s/enlen.

ve dün(?) sık sık/sıklıkla/boklukla kramp giriyordu ayağıma, uçmayı bırakalı unutmuştum sık krampları. -dayanmıyor kendini rasyonel sanan beden kurtulmaya kendinden.-


---------------------------------

insan saati üç artı kırk beş ella fitzgerald.


desolation doruğu'na geldik 'saatlerce önce'(?) jack'la. elim gitmiyor sayfalara. araya kitaplar sokuyor, başarısız çizimler yapıyorum bu zevki uzatmak adına ki yoksunluk belirtileri göstermeye başlıyorum artık.


---------------------------------

insan saati yirmi bir artı yirmi yedi leonard cohen.


susu'suz sustum bugün, saat dedikleri parçalar ilerledi. bir an sus'madım bugün, insanlar veyahut kendilerini insan sananlar beynime doldu. bir atomun parçacıklarına bölünmesi denli bilinmezdi içim-n. içim-n içim-n-de değildi zira ve bundan kaynaklanıyordu tüm bunlar. içim-n-in içim-n-deliğine kavuşmak bir uzak hayaldi çokca veyahut gelip geçici sanrılar ortasında içim 'hiç' olamıyordu içim-n-de. -hiç olsam-n ya. hiç sak ya. duk. hiç duk. ah.- insanın içi yansırmış dışına, yalan! en büyük cerrahıyız kendimizin toplum veyahut kitle coğrafyaları doğumlu. kendimiz kendimizin cerrahı, kendimizin ameliyatlarına giriyoruz ameliyat masalarında. kendimiz deşiyoruz kendimizi. kendimiz sarıyor, kendimiz sanıyoruz.


---------------------------------

yazarlar, şairler, müzisyenler ve bir kaç cinnet eşiği sonrasında insan saati üç artı on ella fitzgerald.


sus'uyorum sus'u-m-n-la b-s/ana konuşuyorum. sus'u. susu. iletişimin her türlü hiç ileştirememeye varıyor yanlış tüm harfler. yeniden yazıma kapalı bir imla kılavuzunda boğuluyoruz şimdi. şimdi biz konuşuyoruz. konuşuyor, yalanlar yayıyoruz soluğunda imkansız seri ilan acentelerinde kendimizin ilan ettiğimiz gezegene. biz şimdi konuşuyoruz kelimelersiz b-s/enle. sevişiyoruz. sevişiyoruz, ah. ah, konuşma. sus ol. -u ol. sus, şimdi. bırak bırak açıklamalar yapma. bırak anlatma hissettiğin-m-i. bırak izin ver- on'lar çokca hevesiyken her daim izin alıp vermelere, nasıl da pislikmişcesine tükürüyor zihnim "iznin" harflerini. lakin "izin"ler istemiyorum b-s/enden. ki hiç' birden.- bırak konuşma kelimeler örme aramıza. duvarlar inşa etme, yıkımına yeminliyiz biz. kelimeleri yıkmadan gelme bana. gelme anlaşamayabiliriz. gelme kelimeler yalan. yalan söyleme bana. yalan söyleme yeterince duydum, yeterince söyledim. yetsin yetsin zira sen konuşma. konuşma sus ol, -u ol. dokun dokun safi, kafi. kafi susun-m-da dokun'un. dokun kafi susun-m-la. susun-m-suz gelme, gelme bana. kelimelerle gelme elinde buketlerle. bırak bırak çiçekler de yerlerinde kalsın güzeller öyle. bırak vazolarla yapay oksijen yaratma odamda. bırak onlar ben uyurken karbondioksit salacak. fotosentez yapacak onlar. bırak. sen safi sus. sus avazın çıksın muhtaçsız alfabelere.

-un yalan söyleyemez bana.

sus. sus. sus. -u ol. -um ol. -un kıl.



ol . dun zira veya

"."


---------------------------------

insan saati altı artı on üç ben harper


sustun-m an' önce. sus-ayaza konuştun-m gerçeği. -gerçek ki yüzeyde arama bedenin derisindeki 'belki sanrı'ya kanma- sus-ayaza inledim-n s-b/an'a. kan-adı içim-n (belki de -in). kan-ın-m-a girdi inilti-n-m. inilti-m-in sesi-sin-yim şimdi, an'. sın. sen an'sın ses gibi kelimesiz. kelime-siz ses-im-in-sin-im.
kal en-imde.

im ol.

dun.

duk.

duk (ve ah)

ah iniltiliği-m-n-sin-im. gittiğinde/kaldığında içim-n-in akmışlığıyla içi-m-ne susu döl'lendi. döl'lendi kadınlığım içi-m-n-le. -dölleme eylemi de illa ki sperm ve ovüle bakmaz zira.- çoğaldın-m içim-nde. kapladın-m sar b-s-eni şimdi. sar, döl-le beni. döl' ol. alınmış doğurganlığımda yarat tanrısını gerçeğin.

gel b-s/an'a.
gel içi/m-n'e.
en gel'im ol.
en en'im. sin. sen sin.





sen -sizliğim-sin.

Hiç yorum yok: