5 Ocak 2008 Cumartesi

yalnızlık ve şehir

sehir ve yalnizlik( www.negatif.com )



modernizm. ah süslü püslü binlerce tümceyle modernizm. ;
ne kadar süslensen de biliyoruz koca bir yalan olduğunu.

modern çağ. modern şehirler. modern insan. 1+1+1= yalnızlık veyahut; 1+1+1= insan yalnız doğar, yalnız ölür.





evet, yalnızsın doğduğunda, evet, kimse sen kadar hissedemez acını, evet, yaşayan bilir (...)

lakin;

paylaştıkça çoğalır ruhun, paylaştıkça büyür aşkın, sevin, paylaştıkça bir zincirini daha kırarsın yalnızlığının ve bir adım daha, bir adım daha yaklaşırsın kendine yaklaşırken insana.

ah modern dünya... neler vadetmiştin bana, kocaman alanlarda, bir sürü insanla birarada olacak, kalabalık binalarda üstlü altlı oturacaktım, sokaklarında tenim temas edecekti benzer tenlerle. an'da yaşayacaktım üstelik, safi an'ı düşünecektim, kendime yanaşacak, daha bi ben, daha bi ben olacaktım.
(...)




Mahatma,
uzun zamandır yazmadım sana, affet, üstüste üç mektubun geldi lakin oturup da bir mektup yazacak ne takatim vardı, ne kelimeleri biraraya getirme istemim...

kocaman alanlardan geçiyorum, yüzlerce, binlerce insanla karşılaşıyorum her gün, kalabalık binalarda üstlü altlı yirmi daire; her birinde en az iki kişi desen, kırk insanla yaşıyorum, sokaklarda sürekli temas ediyor tenim tenlere, hele ki şehiriçi ulaşım araçlarında neredeyse kucak kucağayım insanla. an'da yaşıyor, safi an'ı düşünüyorum ya...
her an daha eksik bir ben gibi hissediyorum
(...)

kocaman alanlarda karşılaştığım yüzlerce, binlerce insanın yüzünü dahi hatırlamıyorum düşününce, ayaklar, ayakkabılar ve hızla giden silüetler... yüzler-binleri tanımadım ama bir dolusundan silüetler oldu tanıdığım. bir dolusundan diyorum ya bakma... hepsi birbirine benziyor, an geliyor, yoldan aşağı inerken gördüğüm silüeti yoldan yukarı çıkarken görüyorum saniyeler arayla... ya herkes birbirine benziyor ya da benim gözlerim gitgide kaybediyor görmenin ayırdedici yetisini...

yaşadığım binalarda benim haricimde yaşayan en fazla üç beş kişiyle en fazla selamlaşıyor, mekanik iyi günler/akşamlar/geceler'ler-lar- alıyorum o da en fazla...

sokaklarda tenimin değdiği insanlar ya dövecek gibi bakıyor ya hemen tenini çekiyor ya da -en kötüsü- farkında bile olmadan tenlerimiz ayrılana dek devam ediyorlar işlerine; yürüyor-konuşuyor-içiyor-yiyor...lar. şehiriçi araçlar dersen, herkes herkese potansiyel sapık olarak bakıyor.

-lakin bolca fordcusu da var bu şehrin hatta çalmak için temas edenler var tene, bir cüzdanı, bankadan yeni çekilmiş bir maaşı, telefonu, şunu, bunu... o kadar çok ıvır zıvırla doldu ki ceplerimiz, çalınacak bir dolu şey çıktı bir diğerlerine de.

nara atmak falan derdinde değilim ha, aman yanlış anlama, tüm naralara da tıkalı kulaklarım, lakin diyeceğim o ki sevgili Mahatma, hoşgörü moşgörü kalmadı bu şehirlerde...

an' diyordum bir de, di mi... safi an'da yaşama, an'ı sonuna kadar doldurma ve gelecek an'lara yatırım yapma anlamına geliyor.

ah Mahatma, diyecek şey bulamıyorum daha. bak, geçen gün bir fotoğraf çektim, yaşlı bir amca, ortaköy'de tek başına yürüyor ya yalnız değildi gibi gelmişti bana, sanki kafasında binlerce an', plan, plan, plan...

fotoğrafı koyuyorum sana,
ben daha anlatmayayım sen anla...

barış, huzur ve sevgi seninle olsun canım kardeşim...

not: ne zamana kadar istanbul'da kalacağımı bilmiyorum, buralar belki güzel de bunca gürültü arasında fark edilmiyor. sanırım küçük şehirler veya kasabalar en iyisi.

kardeşin,
durga


Hiç yorum yok: