5 Ocak 2008 Cumartesi

Savaşa Hayır üzerine*


Farid Farjad ve can acısı; Eminönü- Çay ve sigara...


Her savaş döneminin en "popüler" lafıdır "Savaşa hayır!". Herkesin ağzıyla aynı anda pazara düşer; rozetlerle, çantalarla, tişörtlerle, cüzdanlar, anahtarlıklarla... Peki anlaşılmış mıdır --, ne demektir "Savaşa hayır!"?

"SAVAŞA HAYIR!" Ne Demek?
- Önce kendini rahat bırak demek;

İçindeki savaşlara son ver, her tartışma çatışma değildir; tartış, çatışma. Önce kendinle empati kurmayı öğren ki, insanı anlayabil. Kendi kendinin deneğisin; yolun, insandan geçiyor ve hatta insan'sa, insanı ve önce kendini anlaman gerekir.

Yani önce; içindeki barışa şans ver.

- Sonra insanları rahat bırak demek;

Değerlerin, doğruların var elbet ama karşında her kim olursa olsun onun da kendisine ait değerleri var. O senin değerlerini, senin hayatını ihlal/ işgal etmeye kalkarsa eğer, ona anlat. Anlamayacak olsa da yüz değil milyon kere anlatmış olsan da anlat. Zora karşı zor kullandığın an korku yaratırsın, korkuyla kendi haklarına sahip olabilsen de bu ancak bir yanılsama olacaktır. Korkular birgün yenilir, yasaklar kırılır nitekim bilinç yok olmaz, insan olma bilinci vermeye çabala, yasaklar koyma, korkular yaratma. Çok küçük adımlarla ilerlemene neden olacak olsa da bu; karşındaki, yılların ve yüz ve bin yılların bir toplamı. Binlerce yıllık alışkanlıklar kolay yok olamaz, sabırlı ol, o zor kullandıkça sen ona insan olduğunu hatırlat, kendinle değil, insanlığıyla yüzleştir onu. Ve ona insanlığını hatırlatırken unutma, insan bulunduğu kabın şeklini alır ve bu yüzden ona kızmaya hakkın yok.

Her ne olursa olsun karşındaki, barış'mak için anlaman gerecek ve anlamakta zorlanacağın, insanlığının algı kapılarını aşan zamanlar olacak fakat bin yılların sonucu öğretilenleriyle kuşanmış biri var karşında.

Karşında her kim olursa olsun, onun herşeyden önce insan doğduğunu ve sadece bu yüzden, değerli olduğunu unutma. Onu, sunulanları sahiplendi, kendi değerlerini yaratmadı diye suçlama, o senin insan olduğunu dahi unutsa bile kimi zaman, senin kendinden başkasını yargılama hakkın yok. Sadece insan olarak yaklaş ona. Cepheler, düşmanlar yaratmadan sadece insanca yaşamanın yolunun olduğunu göstermen gerek. Terminolojileri, terimleri bir kenara bırakıp da onun dilinden konuş onunla. Sadece uyandırmaya çalış onu, sonrasında o zaten araştırmaya, düşünmeye başlayacaktır isterse.

Senin görevin onun yolunu göstermek değil; herkesin kendi yolunu sadece kendisinin seçebileceğini, senin kendinden başkasının ne yapacağını belirlemeye hakkın olmadığını unutma. Sen onun yolunu bulmasından tam önceki noktada işlevini göstereceksin, yolunu bulma anında değil, bir yol bulması, sunulan yolları değerlendirip, kendini, isteklerini düşünmesi ve gerekirse kendi yolunu kendi yaratması gerektiğinin farkına varmasına yardımcı olacaksın; direktiflerle yolları belirleyerek, hangi sapaktan ne tarafa döneceğini buyuyarak değil, sadece ama sadece insanlığıyla yüzleştirerek onu, insan olduğunu hatırlatarak.

Ve bunları yaptığında; hem insan-lar-la barış'acak, hem onların birbirleriyle barış'masına yardımcı olacaksın.
-----------------------------; yolun en zor, en uzun bölümünü katetmiş olacak, tok ve kendinden emin ve insan'dan asla ödün vermez bir sesle bir barış siperi, bir savaş engeli olacaksın!
----------------------------; yani kendinle ve insanla barış'abildiğinde, ancak ve ancak o zaman barışa bir şans isteyebilecek ve o şansı yaratabileceksin!

Çünkü; SAVAŞA HAYIR! söylemi, sadece ağızdan çıkan bir simge/ sembol birleşimi değildir.
Barış savunuculuğu önce barış olabilmekten geçer ve barış ancak ve ancak insan olduğunun, karşındakinin insan olduğunun farkındalığından...

Hiç yorum yok: