5 Ocak 2008 Cumartesi

gök toprak beat blake jim roger isa furuğ enis ve diğerleri



times square

biraz önce bir aile evine gelirken, hava kararmış, şehir tıklım tıklım ve olanca pislik, görmüyor, biliyorsun.
biraz önce bir aile evine gelirken hayal kurdum, istanbul'un göbeğinde times'da yürüyordum. allen'la buluşmuş, şarap almıştık bir dolu, çantamdalardı. elimde enis'in ağırlaştırıcı sebepler divanı, son yapraklarında elim, sen evde jack'le. üstümde bir deri ceket, ayağım kot, spor ayakkabı,
saçlarımda gökkuşakları frisco'nun sokakları.

insanlar geçmekteydi yanımda, binalar ve arabalar, john'lar, edward'lar, anne'lar...

times sokakları, gönlümün görülmemişliğini takmaz hissiyatı,
times sokakları, köşe başlarında tezgahlar, ardı sıra torbacılar, karanlıktan gelen, bir kadın iniltisine tutunmuş bir insan nefesi, ayyaşlar, junkyler, orospular, orospu denilenler, ayaklarımın altı times sokakları!
yürüyor, sana geliyorum. seni düşünüyorum, jack'le sohbetinizi, jack'in golden eternity'sini ve senlen golden eternity oluşumuzu.

ah, köşebaşından gary fırladı şimdi, fırladı dediğime bakma her zamanki sukunetiyle, tek bir kaldırım taşını görmez, safi yol'u görür yürüyen bedeni ve gözleriyle. sarıldık, öpüştük, jack'le aradığınızı söyledi, bize geldiğini, güzel tesadüftü.
tek kulağımda roger, tek kulağımda gary, ayaklarımın altı times sokakları.
sana geliyorum, sen jack'len evdesin.

gary neil'i ve natalie'yi soruyor, akşam allen'la beraber geleceklerini söylüyorum.
sana geliyorum.
elim enis, bir kulağım gary, bir diğeri roger.
ev.
sen.
-sin-
jack.

"sahi," diyorum, "william piçi nerelerde yine?" gülüyor gary, gülüşü güzel, -sen güzel- "gelicek gece, gelicek."

içi dingin, sesi dingin.
...
içim dingin.
sen içim'desin.
-sen içim'sin.-



birkaç güneş turu sonra bir başka eve dönüş - frisco


birkaç güneş turu daha attı dünya. birkaç tur daha attım içimde. içime. her keresinin yolu, ucu, sonu, sen
ve istanbul'un göbeği bu sefer frisco.
frisco düşlerimin düşesi.
frisco olanca pisliğiyle zirvesi kentlerin.
frisco kalabalıkların yalnızsızlığı.
frisco tahtsız düşes.
frisco'da sana yürüyorum.

elim, kulağım boş bu sefer. city lights'dan çıkmışım, ferlighetti'yle biraz sohbet, biraz şarap... buarada jim'le karşılaşmış, akşam bize gelmesini söylemişim. sen evde blake ve furuğ'lasın. etrafımda insanlar, acelilerin yanında bir o kadar avareler, junk peşindekiler, er-kek peşinde eşcinseller, kadın peşinde lezbiyenler, elele dudak dudağa köşe başlarında aşıklar...
ah diyor içim içime, seviyorum bu sokakları, seviyorum bu sokaklarda sana gelmeyi, seviyorum seni ve duruksayıp kısacık bir an boyu,
"seni seviyorum lan frisco, küçük aşifte!"
yi fırlatırken ardı sıra sökülüyor sesim sana doğru.

"seni seviyorum, seviyorum, seviyorum."

gözlerim susuyor.
gözlerim
frisco köşeleri,
kulağım
aşk iniltileri,
koku duyum dört dönüyor, hava
mis gibi toprak kokuyor...
ben sana yürüyorum.

kokuyu almamla bir oluyor sokak serserilerinin yolumu kesmesi, ağızlarında bir toprak kokusu, gözleri güzel. "gelsene" diyorlar, birkaçını tanıyorum aralarındaki, "nabersiniz?". konuşurken oradan buradan, duruyor bir anda david
-david'le frisco'daki ilk gecemizde tanıştık. babası güneyde bir yerlerde çiftçi, on beş yaşında terk etmiş evi, "tarlalar iyi güzel de" diyor, "görmem lazımdı başka bir hayatı. biliyordum hayatın onların sandığının aksine binbir izdüşümlü olduğunu. düşmem lazımdı." diyor, düşüyor. o gün bugündür sokaklarda, yedi yıl olmuş, birkaç tecavüz (sayısını o da bilmiyor.), birçok gözaltı... "ama" diyor, "pişman falan değilim o evi terkettiğime. şimdi kucağımda üç çocuk, bir tanesi yolda, başımda bir kadın, işi gücü dedikodu, oturacaktım o evde. hem şiir gördüm lan, yaşadım bile zaman zaman. aşık oldum, kavga ettim, keman çaldım--- uçtum lan anlayacağın, yaşam bu işte!" sağlam herif david. hem sıkı takılmasına rağmen takılmak için yaşamıyor.-

"lan bana blake oku!"
"okumam mı lan"

bir köşe başı karanlığında toprak içiyoruz, benim ağzım, onların kulakları blake. tam gidicem, "oğlum" diyorum, "isterseniz gelin gece, blake'den kendiniz dinleyin." "siktir lan!" diyor david, gözleri gülüyor, "eve almasan kapıdan dinlerim." gülüşüyoruz, "hadi görüşürüz." kulağıma miles'ı alıyorum.

dudaklarım toprak kokusu, hafif uçar yürüyorum sana--senlen.
senlenim, sen benlensin. bensin zira.
içimden bir şeysin.
yedi ayda bir yeniden enjekte edilen junk gibi içim sana.
içim sana kara orkide. içim sana şiir.
sen
içime şiir, rahim.

sen evde furuğ ve blake'lesin.
"belkim"
diyorum kendi kendime,
"belkim isa da gelir bu gece."

ben frisco sokaklarında sana-eve yürüyorum--olduğun her yer evim zira--
frisco içime bir karetta karetta salıyor,
frisco içime bir ren geyiği, bir dişi kırık köpek salıyor.

frisco içime orman.
sen. sen. toprak.

göğünüm.


Hiç yorum yok: